Masumiyetin Estetiği

Psikiyatrist Dr. Mustafa Koşar drmkosar@gmail.com

“Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkansızdır.”
Chamfort

“Gereksinmediğim ne çok şey var.”
Sokrates

“Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz.”
Schopenhauer

“Hep enderdir sahici olanlar, özellikle de sahici oyuncular.”
“Kılık değiştirip oturdum aralarında, onlara katlanayım diye.”
“Her türden boyun eğmeyi reddeden herkes benim dengimdir.”
“Kendi yolunuzdan gidin.”
Nietzsche

Hakiki olan saklamaz gerçekliğini ötekinden. Saklayandan korkacaksın, kendi olamayandan ki kendini bilesin. Yeri gelir kırılmalarla beslenir dostluk. Öteki ile bir olamama vardır zemininde çünkü. Nihayetinde bir olmak adına çıkılan yolda, varoluşun kendi tabiatı itibariyle kendi olmak saklıdır özünde. Mevcut gerçekliğe adapte olmanın ödününün yarattığı zorluklarla mücadelenin adıdır şimdi yaşam. Bir şiir tadında kurmaktır kendi gerçekliğini. Dizelerden armoniye geçiş, bir köprüdür yıldızların gölgesinde belki. İnsan olmanın sırrı saklıdır arayanlar için kendi düzleminde. Bütün, iyi ise, parça, eksiktir nihayetinde. Sadece eksik mi? Kötülük de barındırır zannımca. O yüzden büyük filozof Kant ahlâk metafiziğini temellendirirken en temelde “iyi niyet” argümanına sığınır ki hayatın gramerini şekillendirebilsin. Onu takip edenler için önemlidir bu zira.

Nitelik nicelikten üstündür! Her daim de öyle olmuştur ve olacaktır nitekim. Muhakemenin kaybında dahi benliği ayakta tutan sanattır. Estetik dokuya can verir zira. Dionysosça yürümenin diğer adı olmuştur elinde meşale ile. İlmin ışığında estetize edilmiş duyguların dile gelişidir şimdi armoni. Gecenin karanlığında ki sessizliğin çığlığı olmuştur Dionysos. Bir ben yaratmaktır hedef başka bir bende. Nice zamanlar adına uyum denmiş olsa da bir yükselmedir şimdi onun adı. Kılık değiştirmiş olsa da kendini tanır başka bir bendeki, zira benzerine bir dokunuştur onun yaptıkları. Birliğin özleminin berisinde tekliğin huzuru saklıdır onda. Tüm gereksinmelerden sıyrılmış yalınlığın hakikati ile bezenmiş bir dünya özlemi bekler onu. Her ne kadar kavuşmak için çabalamasa da İçten içe bir hasretle ilerler tüm yüreği ile.

Tüm gereksinmelerin ardında gizlidir kendi olmak. Her ne kadar gerçekleşemese de. Hayatta zaten tam olarak ne gerçekleşmiştir ki? O yüzden eksiktir insan. Tam olmak adına çıkılan yolların adı olmuştur Dionysos şimdi. Her daim yarım olsa da tamlık bilinci ile varılmıştır ona, yanında şarabın coşkusu ve melodilerin zarafetiyle. Ölçülü olmak istenmişse de ondan; başaramamıştır o. Ne mümkündür Dionysos’a kelepçe vurmak.

Esaretin bedeli olduğunu bilir. Çünkü bedel ödememek adına ödün vermemiştir. Yaşamın kıyısında akan ırmağı izler kayıtsızca şimdi. Tıpkı Heraklit gibi. Etkisi olmayacağını, nihayetinde kendisini yaşayacağını bilir çünkü. İçinde değişimin paradokslarını barındırsa da ümidini kaybetmez gelecekten. Hayat özünde devinim barındırır çünkü. Devinim de değişmektir, bir bakıma pedal çevirmek hayata. Onun da farkında olmanın ızdırabıdır anın adı. Şimdide yüklüdür gelecek!

Kendi olmanın özünde samimiyet saklıdır. Önce kendine sonra çevresine. Sakınma barındırmaksızın üstelik; korkmadan! Sakınan korkar çünkü! Çevre ile kendini eş tutmaktır bu bir anlamda. Kendi ile toplumun özümsenişi. Bir kabulleniş ve belki de bir adaptasyondur bu nitekim ödün vermeksizin.

Dansın doğasında da bu vardır. Armoninin gölgesinde bir var oluş. Saklı olanı açığa çıkarmak. Tedirginlikleri ardında bırakarak yeniden bir var oluştur şimdi notaların dili. Şimdinin hakkını vererek. Gerçeklik de o değil midir zaten? En büyük bilgelik olmamış mıdır “şimdi”? Kaygıdan azade yaşanan ömürlerin anahtarı saklı değil midir onda? Tüm insani gerçeklikleri ardında bırakarak yitmek değildir oysa şimdi. Geleceği şimdide görmenin esası saklı ise kalbimizde, vardır hayata karşı saklı bir ödev sayfalarımızda. Anın hakkı geleceğe örülen bir köprüdür zannımca. Kolektif yanılsamanın bireyselliği saklıdır özünde çünkü. Nihayetinde kişi kendi olmakla mesuldür özünde. Evreni iyi ile donatmak adına!

Aidiyet içtenlik gerektirir ve beraberinde uyum. İçtenlik olmadan samimiyet olmaz haliyle, de uyum tabi ki. İçten olmanın sırrı ise “kendi” olmaktır. Yaşamın tüm gayesi kendi olmak ekseninde filizlenir. Kendin olabiliyorsan huzurlusundur. Kendi olamamanın diğer adıdır bir anlamda uyumsuzluk. Kendi olmak ise zordur, zira yabancılaşma ile komşudur. Beraberinde korkudan korkmamayı barındırır. Kendine yabancılaşma ve ödün içerir. Her ödün de yabancılaşmaya verilen bir kredidir, borcunun ne zaman ödeneceğini bilmeyerek. Belki ölüme yakın ödersin ki o da bilinçli isen. O yüzden aydınlanmanın öncüsü Immanuel Kant tüm ahlâk metafiziğini “iyi niyet” çerçevesinde kurar. Zira ondan yoksunsak yaşamaya da hakkımız yoktur!

Bir çocuğun saflığında saklıdır gerçeklik. Peki, gerçeklik nedir? Kendi olmaktır tüm saflığı ile. Masumiyetini kaybetmemektir. Gülüşünde teslimiyet yatar çünkü. Zarar görmeyeceğini bilmenin özgüveni saklıdır özünde. Derin özlemlerin birikimiyle dolar hasretin kalbi. İnsan olmak da bu değil midir? Yetişkinlik de bir anlamda eksikliktir bu hali ile. Masumiyetin kaybının adı olmuştur artık zira. Her yetişkinin ardında ödenmemiş günahın kefareti saklıdır. Entelektüelize edilmiş kavramların ardında gizlidir belki de. Acı olan bilmektir, beraberinde görmek. Gülüşler dahi yitirir zamanla saflığını. Kaybedilmiş cennetin özlemi yatar en derinlerde. Beraberinde yitmeyen intikam hissiyle. Nötralize edilmiş duyguların esiri olmuştur artık estetik uğraş. Bilincin sınırlarını zorlayarak, tüm saflığı ile.

Ötekinin gözlemine göre çocukluk da kendi gerçekliğinde masumdur. Zira bir ciddiyet gerektirir oyun. Bir anlamda geleceğin tasvirini barındırır çünkü özünde, kendilikle. Yeni dünyalar kurulurken kendini de ona dahil etme serüvenidir bir bakıma. İçinde kendi gerçekliği ile uyum içinde olarak. Gerçeklik nedir o zaman? Masumiyettir! Zamanla kaybedilmeye yüz tutan, hayat zımparasında yitirilen bir anlatı olmuştur onun adı. O yüzden Schopenhauer “kayıp cennet” diye niteler ya çocukluğu. Özlem içerir bu öykü zira geçmişe. Geçmişe duyulan özlem her daim var olacaksa eğer, anlarla örülü şimdinin diğer adı olmalı masumiyet ki çok ama çok zordur bu. Zor da olsa yaklaşmak önemli kendi olmak adına.

Sanatın ihtişamının gölgesinde yaşanan coşkuya uzanan bir el olmuştur masumiyet. Kir barındırmayan çehrenin kendi saflığında bir yakarışıdır bu bize. Belki de zamanla yitirilecek bir saflığa olan tanıklığıdır şimdinin adı. Ama saflık yitirilmez ki! Mayanın bozulacağına inanmadım çünkü ben. Neysen osundur aslında. Çünkü saklanmaya ihtiyaç duymaz tabiat. Saftır sevgi o yüzden. Sonsuzluğa uzanan özlem özünde kötülük barındırmaz; öte türlü sahiplenilmezdi o. Estetize edilen görünümün yansıması olmuştur anın adı. Eğer bir gelecek kurulacaksa anlardan örülüyor şimdinin yazgısı.

Dionysos’a uzanan elin ismi olmuştur şimdi masumiyet. Çocukça bir sevinç barındırır özünde. Çocuk masum değil midir ki zaten. Coşkun duyguların esiri olsun şimdi tüm özlemler. İnsan olmanın gereğidir bu zira. Tek bir perspektiften bakmanın kefaretini öder ruhlar ötekiyle yüzleşince. Öteki kıyastır çünkü muhakeme barındırır özünde. Eksikliğin hıncı ile dolmuştur şimdinin yazgısı. Geleceğe uzanan bir tamamlanmadır hikayenin diğer adı. Adı sonra konulacaktır ki her daim değişime gebe kalarak. Başlıklar son olmuştur artık sonrasında yeni bir başlık edininceye kadar. Sonsuzluğa uzanan bir umut barındırarak ilerler. Sanat bu yüzden önemlidir işte. Kendi olmanın gerçekliği ile bir meydan okuyuştur zamana. Zira geleceğe bir köprü olmuştur artık bu yakarışlar. Ölümsüzlüğe hasret bırakılmış yakarışların adı olmuştur şimdi onların adı. Her daim hatırda kalanlardır yazgıyı belirleyen.

Eğer gerçeklikten yana olmaksa hedef, beraberinde özünde yalınlık da barındırmalıdır. Müzikte de bu geçerli değil midir? Armonik dizilimlerin yansıttığı görsellik ne kadar netse, bilinç de o denli saflığına ulaşmaz mı? İmajinasyonun eşliğinde atar yüreği notaların. Gözleyen gözlediğinin saflığında ulaşır gerçekliğe kanımca ki saflık da sadelik barındırır olanca netliği ile kavranabilsin diye. Duygulanıma eşlik eden mimiklerin gözlenebilirliği ölçüsünde de yanılmazlık payı artar. İnsan da bu değil midir zaten? Çünkü mimikler saklayamaz kendisini ne kadar uğraşsa da…

Peki ya estetik olanın saflığında saklı ise hakikat, popülizm adına sunulanın yalınlığında da saklı olmaz mı? Mevcudiyeti ile bize verilenin ahengi ile dans ediyorsa notalar, saklı kalmaz mı ardındaki yücelik. Ya da ulaşma çabası ile yırtınan sadelik bizlere görünmek için kendi dünyasında yırtınıyorsa bu onun suçu değil midir? Zira saf olan saklamaz kendini! Tüm sadeliği ile cesurca dikilir karşımıza. Tüm gerçekliği ile bize geleceği sunar, şimdinin hakkını vermek isteyenlere. Sonrakiler ise bekler bir sonraki durağı. Elbette ki herkesin kendine göre bir zamanı vardır. Dalında olmuş meyvenin toprağa düşüşü gibidir gelecek. Her daim sırasını bekler olgunlaşmak için.

Müzik Dionysos’a ulaşmanın sacayağıdır belki. Bir olmanın öteki yüzü. Melodilerle harmanlanan duygunun kalbe dönülmüş şekli…

Subjektiviteyi kanıtlamak beyhudedir. O yüzden subjektif bir alanda her türlü dalaverenin dönmesi mümkündür. Nihayetinde kişinin kendi çıkarımlarına dayandığı için, mevcut verilerini kanıtlama çabası içerisindeki kişinin çıkarlarına uyması muhtemeldir. Gerek kendi içsel dünyası gerekse de maddesel zemindeki çıkarları doğrultusunda. Nietzche’nin dediği gibi “insan nihayetinde kendini yaşar”. Bir anlamda atasözündeki gibi “her koyun kendi bacağından asılır”. Biz buna sorumluluk bilinci deriz. Tıpkı soysuz birinin kendi idealleri doğrultusunda evrenseli yok sayması gibi. Bunun tersi ise tutarlılıktır ki zor olan odur. Zaten onun da sonu nihayetinde ölüme varır. O yüzden tarihi tutarlı olanlar yazar.

Bilgi güçtür demişti bir filozof. Peki güç nedir? Güç yargıdır. Bilgiden azade yargı eksiktir nitekim. Gücün adaletini sağlayan enstrümandır masumiyet. Kötülük bu denli yaygınsa ve yaygın olacaksa eğer niteliğin önemi kalmamıştır. Niteliği nicelik nezdinde savunmanın adı olmuştur şimdi saflık. Köye duyulan özlemin adı olmuştur. Geçmişle hesaplaşmanın şimdide oluşan yargısıdır nitekim. Ve doğru olan da budur! Metafizik boyutu ile gücün ve haliyle otoritenin adaletli şekilde dürülmüş şeklidir. Ki bu kanı materyalist ögelerlece de desteklenecektir. Zira tabiatın doğası malesef ki bunu gerektirir.

Sonlar başlangıçtır beraberinde yeni özlemler ile. Yeniden kucaklaşmadır şimdiyle. Ardında melodilerin eşlik ettiği gecelerin sessizliği. Yeniden bir evettir geleceğe, yeniden bir varoluş, yeniden bir diriliş. Ödünsüz geçmişe duyulan hasretin dirilişini barındırırken her umut. Gelecek ise örer ağlarını şimdinin üstüne. Bir farkındalık ile iç içe geçmiş sorumluluk olmuştur paradoksun yeni adı. Özünde iyilik barındırıyor ise her türlü etkileşim, kötülük atfedilemez ona. Bu yüzden kurtarılabilirdir o. Geleceğe atılan her ilmek umudun adı olmuştur şimdi. Beraberinde çocukça bir çevreleniş olmuştur şimdi masumiyetin yeni adı. Koşun çiçekler örülen şimdiye yeter ki gübreniz saflık olsun. Güneşe yönelin aydınlık bir gelecek adına.

Samimi olsun tüm söylemler. Aidiyet ister yürek, zeminsizlik zordur çünkü. Bilmemenin hazırsızlığı da masumdur özünde. Zamanı gelmemiştir belli ki sonrasında affedilecektir her türlü, geçmişin yükünü hafifletmek adına. Geleceğe atılan her adım kutsiyet barındırır. Kutsiyetin adı bilinç olmuştur şimdi. Her oluş bir yıkıma gebedir, yeni bir başlangıç adına. Tüm oluşlar kutsallığın halesi ile çevrelensin o zaman. Her geçen dakika ölümsüz notalar ile bezensin. Her saniye yeni bir başlangıçsa, ardında unutulan şimdilerle örülüyor gelecek. Melodiler dionysosçadır çünkü. Kendiliğin yol arkadaşı. Benliğe sunulan ödüldür yaşamın sunağında. Kimliksizce bir ilerleyiş olmuştur şimdi gelecek, ardında büyük unutuşlar barındırarak. Yersiz, zamansız, kimliksiz bir oluşlar ile iç içe geçmiştir hasretle, ardında pişmanlık barındırmadan. Sorumluluğun bilinci ile donatmıştır kendisini her oluş. O yüzden zordur ya bir başkasının sorumluluğunu üstlenmek. Hatta imkansızdır nihayetinde kendi olacak ise. Her daim var olmuşcasına… Oyun da özünde şimdiyi örer gelecekten azade bir şekilde. O yüzden mutludur ya her çocuk. Oyun oynayabildiği ölçüde.

Bilinçlillik denilen yanılsamanın örtüsünün kalktığı noktadır hakikat. Şimdiye kancalaşmış geçmişin yükünü atmak adına bestelenmiştir melodiler ki beraberinde tekrarlanan dizelerin hakimiyeti ile örülür biliş. O yüzden unutuşlarla bezenmiş olması gerekir geleceğin. Adını “huzur” koymak istiyorsak eğer…

Estetize edilen masumiyet ile örülen dansın birleşimi olmuştur şimdi yaşam. Özünde kendilik barındıran bir varoluş ile süslenmiştir sanatın yazgısı. O yüzden masumdur ya.

Ödün vermeyen bir saflıkla yoğrulmuştur onun mayası. Çocukça izlenen bir sahnedir şimdi onun gerçekliği. O yüzden saftır ya.

Kötülük barındırmayan izlenimlerle çevrelenmiştir dört bir yanı. Şahitliğin içtenliği ile kaplanmıştır seyrediş şimdi. O yüzden kendidir ya.

Melodilerin ardında saklı gözyaşlarının bekçiliğinde tamamladım gecelerimi. Estetiğin ardında saklı çirkinliği örtbas etmek adına üretilmişti onlar. Varlığı anlamlandırmak adına gerekliydi çünkü onsuz var olamazdı hayat. Sorgulanan geçmişin kefaretini ödemek adına şimdinin mahkemesinde delildi onlar. En yüce duyguların esareti altında inleyen nağmelerin bir çığlığı idi. Peki ne adına? İyi olmak adına!

Irk, din, dil ayrımı gözetmeksizin her ferde eşit şartlarda hizmet etme görev bilinci ile donatılan zihinlerimizi, bizi farkında olmadan istemsizce yöneten önyargılara rasyonalite ile direnip “hayatın ve sanatın saflığını” koruyarak hizmet etme mecburiyetinde bize biçilen rollerin hükümdarlığında görev bilinci ile kucaklayalım yarınları. Her daim dünyada barış dileğiyle…

İnsanca yaşamın mümkün olduğu yarınlar adına, masumiyetini kaybetmemiş gülüşler adına, çocukluğun saklı cennetini yitirmemek adına, yaşamı bir piyes olarak ödünç alınmış gibi değil, sonsuza kadar inmeyecek bir perdenin gölgesinde dans etmek gibi olarak algılayan dionizik ruhlar adına, evrenin sarmalında her daim devinimi hedefleyen tinler adına, global ölçekte daha mutlu yaşamlar için adaletin terazisinin sapmadığı yarınlar adına gidelim. Nereye mi?

Dans eden tanrıların giysilerinden utandıkları yere doğru.”

Sadi’nin gülistanı için Anwari Soheili tarafından yazılan önsöz ile bitirelim:

“Bir dünya malı elinden gittiyse, Üzülme buna, hiçtir o Ve bir dünya malı geçtiyse eline Sevinme buna, hiçtir o. Önünden geçer acılar ve zevkler Geç dünyanın önünden hiçtir o.”